8 Eylül 2014 Pazartesi

Yeniden Doğuş

Eski sevgilinin geri dönüşü, ardından onu kabul etmemle başlayan olaylar silsilesinden hiç bahsetmeyeceğim. Uzun uzadıya can sıkıcı ve sonunda hem kendime hem de başkalarına olan inancımı güvenimi alıp götüren bir süreç oldu. Evet kızlar, sizi duyar gibiyim. Evet ben de aldatıldım. Evet, ağladı zırladı, pişmanım dedi geri döndü meğerse yaşadığı yerde başka sevgilisi varmış. Evet, tüm erkekler gibi o da ne yardan geçti ne serden. Evet, tüm erkekler gibi o da iki yüzlüydü. (üzgünüm beyler ama öylesiniz)

Yaşadığım onca olay. Ardından ayrılık acısı derken ben de her terk edilen ve aldatılan kadın gibi bir sürü karar aldım. Bunlardan ilki tabii ki kariyerime odaklanmaktı. Artık işimden başka bir şey düşünmeyecek,  bana olan sevgisinden çok emin olmadığım sürece hayatıma kimseyi almayacaktım. Hem işim ve arkadaşlarım neyime yetmiyordu yani.

Allah'tan iş yoğun da kendime işe verme sözümü tutabildim. Arta kalan zamanlarda da hep arkadaşlarımlaydım. En çok da Ece ve Sena kardeşlerle takılıyordum. Hala benim üniversiteden çocuklarla aynı evde kalıyordum ve evet hala aşk acısını arabeskle atlatmaya çalışıyordum. Bir yandan da kendimi deli gibi dizi izlemeye vermiştim. Herkes gibi LOST tutkunu olmuştum. Bilenler bilir, çok sağlam karakterler ve inanılmaz hikayesi olan bir diziydi. Artık o kadar izliyordum ki bir gün metroda iş çıkıcı Desmond diye bir karakter vardı onu bile gördüğümü sandım. Hayır sanmam yetmedi bir de inandım gördüğüme ve başkalarını da inandırmaya çalıştım. Sonuçta paralel evren yani, belki adam İstanbul'da bir plazada çalışıyordu ve başka bir evrende de oyuncuydu. Olamaz mı? Olabilir bence gayet mantıklı.

Günlerim böyle geçip giderken artık iş yerinde çalışmaya başlayalı da bir yıl olmuştu. Maaş hala 550 TL. Yani asgari ücret bile değil. Anca geçiniyorum ama kıt kanaat. Bazı akşamlar sadece simiti peynir yiyorum, param varsa yanına domates de alıyorum. O günler de şanslı sayıyorum kendimi. Polyanna oldum çıktım. Etrafımdaki insanlara sürekli küçük şeylerden nasıl mutlu olmamız gerektiğinden bahsediyorum falan. Başkaları inanır beni onaylarsa kendimi daha iyi hissediyordum. Değişik bir psikoloji tabii. Şu yaşımdan o yaşıma dönüp bakıyorum da. Acıyorum lan kendime...

Neyse, baktım maaş zammı da yok. İş ilanlarındaki en az 2 yıl tecrübeli kriterine uymasam da en azından bir yıl tecrübem var artı biraz da sempatiklik yaparım, bir iş kaparım ve biraz daha iyi para kazanırım diye düşünüyorum kendi kendime. Gittiğim iş görüşmelerinden biri nihayet olumlu döndü ve aldığım maaşın da iki katını teklif ettiler. Böyle iki katı diyorum kulağınıza çok gelsin diye. Ben tabii hemen atladım kabul ettim. Yani var ya "Dimyat'a giderken evdeki bulgurdan olmak" deyimini birebir uygulamalı olarak tecrübe etmiş oldum. Bir araştır di mi firmayı e be salak. Ama koskoca film şirketi girdiğim bu arada. Aklıma bile gelmez maaşı vermeyecekleri. Abi sen bir de iflas etti mi firma. Hem işsiz, hem alacaklı ve beş parasız kaldım ortalıkta. Öyle bir ağlıyorum ki yok diyorum öleyim şuracıkta. Anne baba zaten hayatta değil, ablam üniversitede okuyor, abim desen kendini zor geçindiriyor. Bir teyzem var çok zengin ama kuruş vermez. Her gün arkamdan inşallah aç kalır da yanımıza gelir Ankara'ya diye beddua ediyormuş. Öyle yüce gönüllü bi insan kendisi. Ne yapacağımı bilemez halde çocuklarla öyle oturuyorum evde , bir telefon geldi. İş görüşmesi için çağırıyorlardı. Ya inanır mısınız bir ayda böyle böyle 17 iş görüşmesine gittim biri bile dönmedi geriye.

Tabii bu arada gönül işlerine ara verdim ama arayanım soranım var yine de. Bazen onlarla çıkıyorum dışarı kafam rahatlasın diye ama yok yani kendimi veremiyorum bir türlü. Bu hayat koşturmacası içinde kaç tane iyi insan kaçırdım Allah bilir.

Artık dedim kendi kendime, en iyisi dön Ankara'ya çiçeğim, bu şehir seni yutacak gibi görünüyor. Git ve teyzenin bütün zulümlerine bütün görgüsüzlüklerine katlan... Eve gittim çocuklara Ankara'ya döneceğimi söyledim. Yemek param bile kalmadı ki kira hak getire. Bu benim çocuklar da insan değil melek. Dediler ki orada mutsuz olursun. Biraz daha iş bak. Bize yük olmuyorsun.

Çok uzatmayacağım sonrasında iş buldum elbette biraz zaman aldı ama girdiğim son üç iş yeri de iflas edip kilidi vurdu kapıya. Artık kesin inanmıştım cenabetlik bendeydi. Girdiğim şirketler resmen iflas ediyordu ya... Dünyanın en saçma işlerini bile yaptım. Bir yandan bu iş yerlerinde çalışırken diğer yandan hafta sonları hosteslik yaptığım bile oluyordu ek gelir kazanmak için. Sayısız insanla tanıştım birinin bile hayrı dokunmadı resmen bana. Sebebini geç de olsa anladım. Hayatta kendine ne paha biçersen ancak o biçtiğin değer kadar kıymetli oluyorsun. Ben kendime değer vermiyordum, kendimi iyi görmüyordum ki başkaları beni öyle görsün. Karar vermiştim artık daha dik duracak, daha özgüvenli olacaktım. Madem bu hayata savaşmak için gelmiştim. O zaman gerçek bir savaşçı olmalı, vazgeçmemeliydim. Aklımdan Ankara'ya dönme fikrini tamamen attım, ben İstanbul'a aittim. Ne pahasına olursa olsun savaşacak ve burada kalacaktım.

Sonraki adımım öyle de oldu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder